Olağan Hikaye (18. Sayı)
Dergi Ücretsizdir
Yola Çıkmak, Hikâyeyi Aramak
Hikâye üzerine düşünmeye devam ediyoruz. Bugün hikâyemizin biraz daha okunur olması için bazı şeyleri değiştirmek gerektiğine inanıyoruz. Bu isteğimiz elbette iyi hikâyeler yazılmadığı anlamına gelmiyor. Pekâla yeni çıkan kitaplarda, dergilerde iyi hikâyelere rastlıyoruz. Fakat bir taraftan da şunu düşünmeden edemiyoruz. Günümüz hikâyesinde 1950’lerin hikâye anlayışının hâkimiyeti devam edecek mi? Az değil üzerinden yarım asırdan fazla zaman geçmiş ve bugün iyi hikâye nedir diye sorulduğunda kıstaslar 50 Kuşağı’nın hikâyeyi kurma biçimlerine göre belirleniyor. Şiirde II. Yeni’nin etkileri bilhassa 90 kuşağı şairlerince tartışılmış ve aşılmışken, II. Yeni’nin kıyısında boy veren ve “öyküleşen” hikâye, üzerine yeterince düşünülmemesi sebebiyle II. Yeni etkisini üzerinde taşımaya devam ederek değişmeden yoluna devam ediyor. Hâl böyle olunca da okur ile aradaki mesafe gittikçe açılıyor, yeni yazmaya başlayanlar özgün bir dil kurmak arzusu yerine geçmişi tahkim etmekten daha öte bir şey yapamıyorlar. Bu yüzden de hikâyeciler kuşağına ekleyebileceğimiz yeni ve özgün bir ismi bulmakta güçlük çekiyoruz. Benzeyen benzediğinin kuvvetini artırır. Bu böyledir. Diyoruz ki şiir bile II. Yeni gömleğinden sıyrılmışken, hikâye o gömleği neden yırtmak istemez ki? Maalesef hikâyemiz kraldan çok kralcı, hikâyeden çok öykücü de o yüzden diyelim, sözü fazla uzatmayalım.
Olağan Hikâye, bu maksatla yeni bir hikâye anlayışı üzerine düşündürmenin sancılarını yaşıyor. Bu yüzden de eski defterleri kurcalamaya, eski hesapların hesabını sormaya çalışıyor. Postmodernizm ile işimizi bitirdik, bu tekrardan dönmeyeceğimiz anlamına gelmiyor ama zaten Türk hikâyeciliğinde tali ve çıkmaz bir yol olduğu için, yolcularının uzun süreli bir etkilerinin olmasını beklemek fazlasıyla abartılı olur. Denendi, iyi örnekleri de verildi fakat geçti, gitti. O ilk başta tatlı gelen üst kurmacalar, metinlerarası oyunlar, güya yeniden yazmalar kimseye ilgi çekici gelmiyor. Bunu geçelim. Şimdi hikâyenin nasıl öyküleştiğine dönelim ve yeni bir hikâye dili keşfetmek için imkân arayışına girelim.
Bunu başarmak elbette güç fakat dergimizin isminde dahi hikâye kelimesine vurgu yapıyor olmamızın hususi bir anlamı var. Bugün söylediklerimizin zıttına zihnen raptolmuşlardan belki daha fazla onların hayran oldukları hikâyeleri okuyor, beğeniyoruz. Ama biz halk hikâyelerini de beğenerek okuyoruz. Bu demek değildir ki bugün halk hikâyeleri gibi hikâyeler yazalım. Bu ne kadar anakronik bir düşünceyse, bugün aynı şekilde bundan 80 yıl önce belirmeye başlamış ve dönemin isimlerince zirvesini görmüş hikâye anlayışını ısrarla devam ettirmeye çalışmak da aynı derecede anakroniktir. Şöyle bitirelim, onlar Cumhuriyet sonrası Latin harfleriyle eğitim alan ilk kuşaktı ve yeni dille yeni sözler söylediler. Güzel de söylediler. Şimdi zaman geçti ve yeniden yeni şeyler söylemek lazım.
Yunus Emre Özsaray